Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr – Mezun olduktan sonra 6 yıl mühendis olarak çalışan Zehra Balcı Yeşiltepe, sabah 09.00 akşam 18.00 çalışmanın kendisine göre olmadığını anladığında istifa etme kararı alarak eşiyle birlikte yeni bir yaşama başladı. “Bir plazada çayınız ayağınıza mı gelmeli yoksa kendi yaktığınız ateşte denizin sesi eşliğinde çayın demlenişini mi izlemelisiniz?” sorusunda, bu kapışmayı kazananın doğa olduğunu dile getiren Zehra, “O dönem eşim Mutlu, sadece haftada iki gün ofise gidiyor, geri kalan günler uzaktan çalışıyordu. Geriye yalnızca benim tatil günlerimi beklemek kalıyordu. Açıkçası uzayan çalışma saatleri, resmi tatillerde çalışmak zorunda kalmak, hafta sonlarına sarkan işler gittikçe yormaya başlamıştı. İş dünyasında uzun yıllar çalışmanın sırrı genelde susmayı bilmekten, ses çıkarmadan tüm şartlara boyun eğmekten geçiyor. Çalışanlar yeteneklerini satarken, vakitlerini ve hayatlarını da yanında promosyon olarak takdim ediyorlar. Bu olumsuzluklar beni bir seçim yapmaya itti. Ben yaşadığımı hissetmek istiyordum. Sonuç olarak bu yol ayrımının daha çok yer keşfetmek için harika bir fırsat olduğunu düşünerek çalışma hayatını bitirdim” bilgisini paylaştı.
‘ŞEHİRDEKİ EVİMİZ 220 METREKARE, KARAVANIMIZ İSE SADECE 7’
Yeşiltepe ailesi bir süre nasıl bir iş yapacaklarını ve geçineceklerini düşünmeden kendilerini ait oldukları yere, doğaya bıraktılar. “Metropol hayatından o kadar çok sıkılmıştık ki arabamızın bagajına attığımız üç beş eşya ve çadırımızla her fırsatta sessizliğe doğru sürdük” diyen çift, “Sonra bir baktık ki bizim bu seyahatlerimiz aylar sürmeye başladı. Şehir hayatının zorlama zevklerinden sıyrıldıkça harcamalarımız azaldı, üretkenliğimiz arttı. Yolculuk süreleri uzadıkça da artık çadıra sığmamaya başladık. Fuar ziyaretleri ve araştırmalarla içimize sinen, bizi yarı yolda bırakmayacak bir karavan arayışına girdik. Bu araştırmalarımız sonucunda yerli bir karavan seçtik. Karavana geçişimizi de zaten eve bile uğramadan, çadırı toplayıp karavana binip yolumuza devam ederek gerçekleştirdik” dedi.
Şehirde 5+2, 220 metrekare bir evde yaşayan çifte çoğu insan, “Böyle bir ev bırakılıp gidilir mi?” diyor ancak Zehra, “Anlamadıkları şey bizim aslında eve değil şehre sığamadığımız” deyip ekledi:
“Karavanımız 7 metrekare. Evimizle kıyasladığımızda oldukça küçük gibi gözüküyor. Fakat doğadayken bizim yaşam alanımız tüm doğa. Şehirde dört duvar arasında ve sürekli bir kaosun içindeyken, doğada sonsuz huzurun içinde oluyorsunuz. Evde her sabah aynı rutinle uyanabiliriz ama karavanda ve doğanın içinde güne başlamak sürprizlerle dolu. İnsanlar alarm sesleriyle uyanıp güne daha aydınlanmamış bir havada mutsuz başlarken, siz karavanın önünden geçen bir ördek sürüsünün sesiyle gözlerinizi açabiliyorsunuz. Böyle anlar, paha biçilemeyecek kadar güzel ve biz bu sürprizleri yaşamayı çok seviyoruz.”
‘EVDE İKİ GİYİNME ODAM VARDI AMA YOLDA MİNİMUMA İNDİRMEK GEREK’
9 yaşından beri izci olan ve ilk kampını da 10 yaşında yapan Zehra’nın hayatında uzun yıllardır çadır kampı olduğu için karavana geçişte herhangi bir zorluk yaşamadı. Hatta çok daha konforlu bir alana geçiş yaptıklarını söyleyen Zehra Yeşiltepe, “Fedakarlık yaptığımız çok şey oldu aslında. Mesela evde iki giyinme odam var. Çoğu kadın gibi kıyafetlerimi ve güzel giyinmeyi çok seviyorum ama yollardayken bunu minimuma indirmemiz gerekiyor. Çoğu kişiye basit gelebilir ama 7 ay boyunca kısıtlı bir kıyafetle gezmek ve o kıyafetleri kirlendiğinde her an yıkayamamak gerçekten zorlayıcı olabiliyor” ifadelerine yer verdi.
Uzun uzun köpüklenerek aldıkları duşlara da veda ettiklerine dikkat çeken Yeşiltepe çifti, “Masaya oturduğumuzda ‘Ekmek ya da içme suyu almayı unutmuşuz’ deme gibi bir lüksümüz yok artık. Çünkü bizim kaldığımız koyların yakınlarında market olmuyor. Planlamayı düzgün yapmazsak 10 gün boyunca unuttuğumuz şeylerden mahrum kalabiliyoruz. Yani şehir hayatında çok basit gelen her şey yollarda bizim için ciddi bir lüks haline dönüşebiliyor. Ancak tüm bu saydığım şeyler bizi hiçbir zaman geri dönmeye itmedi çünkü şehirde başaramadığınız minimalliği doğa size bir şekilde öğretiyor” açıklamasını yaptı.
‘KARAVANDA ELEKTRİK VE SU BEDAVA’
Doğada kazancınızın da vaktinizin de daha bereketli olduğuna değinen Zehra-Mutlu Yeşiltepe, “Şehir hayatında duygusal tatmin için harcadığımız meblağlara doğada gerek kalmıyor” deyip sözlerini şöyle sürdürdü:
“İş stresini atabilmek, beynimizi uyuşturmak için telefonu elimize alıp dünyadan koparak saatler harcamıyoruz. O nedenle doğada şehirdeki hayatımıza oranla çok daha az eforla ve uygun bir fiyata yaşamımızı idame ettirebiliyoruz. Tabii ki panellere, aküye ya da diğer ekipmanlara bir ödeme yapılıyor fakat yola çıktıktan sonra elektrik, su ve barınma bedava. Anlayacağınız evdeyken en temel harcamalarımızdan olan elektrik, su ve barınma bedava olunca zaten harcamalarımızın birçoğundan da kurtulmuş oluyoruz.”
Bir kadın olarak karavan yaşamına dair aldığı eleştiriler olup olmadığını sorduğumuz Zehra, “Eşimin işi dolayısıyla her an iş gelebiliyor, o yüzden arabayı aktif olarak ben kullanıyorum. O da yolculuktayken sağ koltukta işine bakabiliyor. Zaten araba kullanmayı da çok seviyorum. Ülkemizde nedense özellikle kadınların asla bir şey yapamayacağı düşünülüyor. ‘Kadın başına’ ile başlayan onlarca cümle duymuş olabilirim. ‘Karavan zor iş yapamazsın’ diyen de o kadar çok kişi oldu ki. Ben başkalarının sözünü dinleseydim şu an hiçbir şeye cesaret edemezdim” şeklinde yanıtladı.
‘BİZİ AİLEDEN ZENGİN ZANNEDİYORLAR’
Kendilerini sosyal medyadan takip edenlerin, aileden zengin olduklarını düşündüklerini de dile getiren çift, “Aslında ne yaptıysak kendi tırnaklarımızla kazıyarak yaptık. Eşim bir reklam ajansında proje yöneticisi, aynı zamanda yazarlık yapıyor. Benim de, sosyal medyada artan kitlemizle birlikte yeni bir mesleğim oldu. Şu an içerik üreticisiyim. Masraflar konusunda ise gereksiz hiçbir şeye para harcamadığımız için evdeki harcamamıza oranla ciddi bir fark var” yorumunda bulundu.
Tüm bu güzelliklerinin yanı sıra karavanda yaşadıkları zorluklar da olduğuna değinen Yeşiltepe ailesi, karavanla doğanın kanunlarına teslim olduklarını dile getiriyor. Zehra-Mutlu Yeşiltepe, “Her şey için elektriğe yani güneşe ihtiyacınız var. 3 gün güneş doğmadığında elektrik konforunuz da son bulabiliyor. Ya da su bittiğinde ne kadar zorlu bir yolda olduğunuz önemli değil, gerekirse dağları aşıp o suya ulaşmak zorundasınız. Bunlar işin plan gerektiren zorlu kısımları” diyerek şöyle konuştu:
“Ayrıca ne kadar doğada olursak olalım yine de en büyük sorunların başında saygısızlık ve eğitimsizlik geliyor. İnsanın zor ayak bastığı yerlerde dahi nasıl geldiği bilinmeyen çöpler ve koca plajda yanınıza park edip sabah saatlerine yüksek sesle müzik dinleyen insanlarla mücadele etmek kolay olmuyor. Ülkemiz dünyanın en güzel manzaralarına sahip fakat bu manzaraları izleyebilmek için önce başkalarının çöplerini temizlemeniz, daha sonra da bu huzurun bozulmaması adına eğitimli insanlarla karşılaşabilmek için dua etmeniz gerekiyor. Herkes yollarda çok özel arkadaşlıklar edindiğinden bahseder. Bizim de ömür boyunca yan yana olacağımız arkadaşlarımız oldu tabii ki fakat kimse tarihi yapılarda şişe kırmaca oynayanlardan, bebek bezlerini yollara atan annelerden, ateş yakılması yasak olan yerlerde ağaç dibinde mangal yakan babalardan bahsetmiyor. Üstelik emin olun bunların sayısı çok daha fazla.”
‘TAŞLI, SOPALI TAKİPÇİ BULUŞMASI YAPTIK’
Çift, en korktukları anın, takipçilerinin kendilerine yaptıkları şaka olduğunu söylüyor. Zehra Yeşiltepe çifti o anı, “Biz, paylaşımlar yaparken insanlara ‘Böyle bir koy var, mutlaka gelin” mesajı vermiyor, sadece doğada yaşamın güzel, zorlu, etkileyici yanlarını paylaşıyoruz. Yine isim vermeden uzun bir süre kaldığımız koylardan birisinde sabah 07.30’da karavanın sallanmasıyla uyandık. Karavan sallanıyor, dışarıdan sesler geliyordu. Ben jandarmayı aramak için telefona sarıldım, mutlu eline biber gazı ve sopa aldı ve camı açtık. Fotoğraf detaylarından hangi koyda kaldığımızı anlayan iki takipçimiz bize şaka yapmak istemiş. Taşlı, sopalı, biber gazlı bir takipçi buluşması yapmıştık o gün” sözleriyle anlattı.
“Bundan 5 yıl sonra yaptıklarımızdan daha çok yapmadıklarımız için pişman olacağımızı düşünüyorum” diyen Yeşiltepe ailesi, “Yakın dostlarla buluşulduğunda genelde en çılgın anlar anlatılır. Sıradanın dışına çıkmış, yapmamanız gereken bir şey yapmışsınızdır ve o anı sizinle ömür boyu yaşar. Geçmişe dönüp baktığınızda ‘İyi ki zamanında yapmışım’ demeyeceğiniz her şey silinip gidecek buna emin olabilirsiniz. Biz de konu ne olursa olsun güvenli limanlarımızdan ayrılıp, hayallerimize adım atmamız gerektiğini düşünüyoruz. Karavan da bizim hayallerimizden biriydi. Yola çıkana kadar heyecanımız olduğu kadar soru işaretlerimiz de vardı ama yola çıktıktan sonra bu soru işaretleri yerini muhteşem anılara bıraktı” yorumunda bulundu.
‘EVE DÖNÜNCE UFAK ÇAPLI BUNALIMA GİRİYORUM’
Şu an yılın 7 ayını evlerinden uzakta, doğada geçiren çift, İstanbul’a her geldiklerinde “Bu şehirde nasıl yaşıyorsunuz, çok kalabalık!” diyen Egeliler gibi olduklarını dile getiriyor. 7 ayın bile kendilerine yetmemeye başladığına dikkat çeken Zehra-Mutlu Yeşiltepe, “Eve döndüğümüzde ufak çaplı bir bunalıma giriyoruz. Doğadaki evimizi çok özlüyoruz. Gelecek planlarımız arasında ilk olarak tam zamanlı karavanda yaşamak var. Yeni yerler keşfetmek bize çok iyi geliyor. Hayat ertelemek için çok kısa unutmayın tek bir hayatımız var ve bu hayatı sadece bir kez deneyimleyeceğiz. Seni mutlu eden şeyi hâlâ yapabiliyorken erteleme” şeklinde konuştu.
Bir yanıt bırakın