Jeomühendislik: Yeni gemicilik kuralları sıcaklıkların artmasında rol oynuyor

Nisan ayından bu yana yaşanılan radikal sıcaklıklar özellikle okyanuslar için eşi benzeri görülmemiş tehditler savuruyor. Dünyanın en büyük resiflerine ev sahipliği yapan Atlantik Okyanusu hiç olmadığı kadar ısınmış durumda. Bunun sonucu olarak ise bazı resifler ağardı, deniz kuşlarının toplu ölümü gerçekleşti ve aynı zamanda ısınan sular, küresel ısınmayı da artırdı.

Sıcaklıklar zirve yapmadı bile

Kuzey Atlantik yıllardır dünyanın diğer bölgelerine göre daha yavaş ısınıyordu. Ancak şimdilerde ısınma hızını artırdı. Geçtiğimiz ay deniz yüzeyi 25°C’lik rekor bir sıcaklığa ulaştı – 2020’de kaydedilen bir önceki en yüksek sıcaklıktan neredeyse 1°C daha sıcak – ve sıcaklıklar henüz zirve yapmadı bile. NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde atmosfer fizikçisi olan Tianle Yuan, “Bu yıl çılgın bir yıl oldu” diyor.

Bu eğilimin açık ve birincil itici gücü, okyanusların sürekli olarak emdiği ısıyı hapseden sera gazları. Bir diğer etki de son zamanlardaki hava durumu, özellikle de bulut oluşumunu baskılayan ve okyanusların Güneş’te pişmesine izin veren durgun yüksek basınç sistemleri.

Ancak araştırmacılar şimdi istenmeyen sonuçlar kategorisine girebilecek bir başka faktörün farkına varıyor: gemi izleri olarak bilinen bulutlar. Bu bulutlar şimdilerde ise pek yoklar.

İstemeden jeomühendislik yaptık

Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından 2020 yılında uygulamaya konulan düzenlemeler, gemilerin kükürt kirliliğini yüzde 80’den fazla azalttı ve dünya çapında hava kalitesini yüzde 10 oranında iyileştirdi. Bu azalma aynı zamanda sülfat partiküllerinin gemilerin ardından gelen ve gezegenin soğumasına yardımcı olan belirgin alçak, yansıtıcı bulutları tohumlama ve parlatma etkisini de azalttı. Scripps Oşinografi Enstitüsü’nde atmosferik fizikçi olan Duncan Watson-Parris, 2020 IMO kuralının “Büyük bir doğal deney” olarak nitelerken “Bulutları değiştiriyoruz.” ifadelerini kullandı.
Birkaç yeni araştırma, gemi izlerinin sayısının önemli ölçüde azalmasıyla gezegenin daha hızlı ısındığını ortaya koydu. Bu eğilim, deniz trafiğinin özellikle yoğun olduğu Atlantik’te daha da artıyor. Florida Eyalet Üniversitesi’nden atmosfer bilimci Michael Diamond, bu durumun, dünyanın her yıl oldukça büyük bir volkanik patlamanın soğutma etkisini aniden kaybetmesi gibi olduğunu söylüyor.
IMO kurallarının yarattığı doğal deney, iklim bilimcilere, yanlış yönde işleyen bir jeomühendislik planını incelemek için nadir bir fırsat sunuyor. Gerçekten de, küresel ısınmayı yavaşlatmak için deniz bulutlarını parlatma adı verilen bu tür bir strateji, gemilerin bulutları daha yansıtıcı hale getirmek için havaya tuz parçacıkları enjekte etmesini öngörüyor.

Sülfat veya tuz parçacıkları, buharın damlacıklar halinde yoğunlaşması için çekirdek oluşturarak bulutları tohumlar. Tohumlar ayrıca daha küçük, daha çok sayıda damlacıklar oluşturarak mevcut bulutları daha beyaz ve parlak yapar. Bu da güneş ışınlarını yansıtıcı bir etki oluşturuyor.

Washington Üniversitesi’nden atmosfer bilimci Robert Wood, değişikliklerin bununla da kalmadığını söylüyor. Daha küçük damlacıkların diğerleriyle birleşme olasılığının daha düşük olduğunu ve potansiyel olarak yağışı bastırdığını belirtiyor. Bu da bulutların boyutunu artıracak ve parlaklık etkisine katkıda bulunacaktır. Ancak modelleme aynı zamanda daha büyük bulutların kuru havayla karışma olasılığının daha yüksek olduğunu ve bunun da yansıtma gücünü azaltacağını gösteriyor.

Kısaca, gemi taşımacılığında bulunan kükürtlü fosil yakıtlar esasında ısınmanın çoğunu geçici olarak maskeleyerek dünyayı küresel ısınmanın var olmadığına ikna etti. Akıllara “ısınmayı önlemek için kükürt püskürtmeye devam edelim” önermesi gelebilir ancak atmosfere kükürt püskürtmek sıcaklığı düşürmenin yanı sıra gökyüzünü beyaza çevirebilir, hava düzenini değiştirebilir, sıtmanın yayılmasını artırabilir, ozon tabakasını tüketebilir ve bitkilerin büyümesi için ihtiyaç duyduğu ışığı engelleyebilir. Ve, bulutları beyazlaştırmanın da bir sınırı var ve bir atmosfer çöküşü riski da mevcutta var.

IMO 2020 yönetmeliğinin yürürlüğe girmesinden bu yana geçen sınırlı süre nedeniyle, sülfür emisyonlarındaki bu önemli azalmanın uzun vadeli etkisi ise hala belirsizdir. 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*