“Muvakkit”, “Zamanı tayin eden ya da zamanı ayarlayan kimse” anlamında kullanılırdı. Zamanın, sahur ile namaz vakitlerini gösteren çizelgenin belirlendiği mekânlara “Muvakkithane” adı verilmiştir. Bu nedenle muvakkithane yerine “Zaman Ayarlayıcısının Evi” teriminin daha uygun olduğunu düşünürüm
“Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilur, Müptela-yı gama sor kim, giceler kaç saat” (Karanlık geceleri müneccim, muvakkit nereden bilsin, Derde düşene sor bakalım geceler kaç saattir)
Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde, “Muvakkit” sözcüğünün, “Vakti tâyin eden kimse” karşılığı olarak kullanıldığı belirtiliyor. “Muvakkithane” sözcüğü ise “Muvakkit ve zamanı ta’yin eden alet ve saatlerle birlikte büyük camilerin yanında bulunur” olarak açıklanıyor. Daha anlaşılır bir tarifle “Muvakkit” sözcüğü geçmişte “Zamanı tayin eden ya da zamanı ayarlayan kimse” anlamında kullanılırdı. Zamanın, imsakiyenin yani sahur vakitleri ile namaz vakitlerini gösteren çizelgenin belirlendiği mekânlara “Muvakkithane” adı verilmiştir. Bu nedenle muvakkithane yerine “Zaman Ayarlayıcısının Evi” teriminin daha uygun olduğunu düşünürüm.
Zaman nedir?
İnsanlık zamanı bilmek gereğinin tarih öncesinden beri farkında olup, onun ne olduğunu ve nasıl öğrenilebileceğini erken dönemlerden itibaren merak etmiş, zamanı keşfetmek ve tanımak için çaba sarf etmiş, kayıt tutmuştur. Bu kayıtlara göre gelecek gün ve yıllarda ortaya çıkabilecek olan meteoroloji ve gök olayları hakkında bilgi edinilebiliniyordu.
Günümüzde, bir güneş yılı ortalama 365 gün, 5 saat, 48 dakika, 45.96 saniye sürer ama dünyanın dönüşü gitgide yavaşladığından, her yıl bin yılda beş saniye olmak üzere düzenli olarak kısalmaktadır. Bu değişim de uzun vadede kusursuz bir takvim oluşturmayı olanaksız kılmaktadır. Kamerî takvim veya Ay yılı, Dünya’nın Güneş çevresindeki hareketleri yerine, Ay’ın tam devrelerini esas alan bir takvimdir. Bir Güneş yılında 12.37 sinodik ay bulunur, yani Ay yılı Güneş yılına göre daha kısadır. Ay yılının aylarının süreleri oldukça karmaşıktır. Ortama gün sayısı 29 gün, 12 saat, 44 dakika, 3 saniye sürer. Ancak bu süre gerçekte oldukça esnektir. 29 gün, 6 saat ile 29 gün, 20 saat arasında değişir. Bu nedenle zamanın konuya hâkim uzman bir insan tarafından tespiti gerekir. Her ayın başlangıcı takvimden takvime değişir. Bazı takvimler yeni ay, dolunay veya hilal ile başlar.
Sümerler ayın devrelerine dayalı takvimi kullanan ilk ulustur. Sümer-Babil ayları yeni Ay’ın göründüğü gün başlamaktadır. Bazı kayıtların bulunduğu yazılı belgeler günümüze intikal etmiştir. Ancak insanlığın çok daha eski tarihlerden itibaren takvim kayıtları tuttuğu düşünülmektedir. Güney Fransa’da Eyzies Kaya Sığınakları’nda bulunan, Üst Yontma Taş Devri’ne (MÖ 30.000-25.000) ait olan bir ren geyiği boynuzunun üzerindeki kertiklerin Ay’ın evlerini yansıtıp bir takvim taslağı oluşturabileceği düşünülmektedir.
Zamanın hesaplanması
Zaman nasıl hesaplanmalıdır? Ay’dan mı, Güneş’ten mi yola çıkılarak? Ay’ın çevrimini gözlemlemek Güneş’e nazaran daha kolaydır. Ay’ın evreleri bu gök cisminin biçim değişikliklerinde rahatlıkla tespit edilebilir. Ancak, Ay takvimine göre 12 ayın toplamı 354 gün tutmaktadır. Bu da her yıl 11 gün gibi sarkmalara neden olur. Ay takvimi göçmen topluluklar ve denizciler tarafından kullanılır, ama çiftçilikle geçinenler için zorluk yaratmaktadır. Çünkü mevsimler de eş zamanlı ilerleyemez, bu yüzden özellikle tarım ile geçinen toplumlar sistemli biçimde artık aylar ekleyerek, Ay takvimlerini Güneş takvimine göre düzenlemeye çalışmışlardır. Böylece takvimleri hem Ay’ı hem de Güneş’i esas alan karmaşık bir hesaplama tekniğine sahiptir.
Yılın evreleri
Bütün takvimler zamanı günlere, aylara ve yıllara böler ama her toplumun bu parçaları ve zamanı yaşama biçimi farklıdır. Hiç şüphesiz ana birim gündür. Günün uzunluğunu belirlemek için, Babilli astronomlar tarafından gün, gece ve gündüz olmak üzere 12 saatlik iki dilime ayrılır. 60 tabanlı sayı sistemi bir Sümer keşfidir, daha sonra Babilliler de hesaplamalarında bu sistemi kullanırlar, bazı hesaplamalar ve sayılarda kullanılmaya devam edilen 60 tabanlı sayı sisteminin MÖ III. binden itibaren kabul gördüğü ve iki elin dört parmağının boğumlarının sayısından (12) hareketle bu sistemin bulunduğu ileri sürülmektedir. Mezopotamya’da gelişen daha sonra Mısır’da uygulanan bu sayı sistemi günümüzde de zamanın belirlenmesinde kullanılmaktadır.
Hz. Muhammed’in vefatından çok kısa süre önce, 632 yılında, zamanın hesaplanmasında önemli bir değişiklik yapılarak daha önce hem Güneş’i hem de Ay’ı esas alarak belirlenen takvim yeniden düzenlenir. Yeni bir Ay takviminin temelleri atılarak Müslümanların kimliği güçlendirilip, onların diğer Arap kabilelerinden ayrılması sağlanır. Uyulması gereken takvim, Ay-Güneş takvimli Musevilerden ve Güneş takvimli Hristiyanlardan farklılaştırılır. Allah’a ayrılan gün “Cuma” olarak belirlenir. Ancak Ay takvimi tarım etkinliklerinde yanlış sonuçlara yol açtığı için, tarımla uğraşan köylüler Hristiyan sistemine benzer bir takvim kullanmaya devam ederler.
Ay takviminin karmaşıklığı
Ay takviminin karmaşıklığı Müslüman âlemini uzun süre meşgul eder. Özellikle Mısır’da Nil Nehri’nin taşacağı zamanı doğrulukla tahmin etmek çok önemlidir. Babil, Mısır ve Anadolu bilim insanlarının düzenli gözlemler yaptıkları bilinse de ilk defa kurumsallaşmış “Muvakkithane”nin İslam toplumunda Emevîler döneminde ortaya çıktığı, Şam’daki Emeviyye Camii’nde kurulduğu bilinmektedir. Ancak muvakkitliğin bir kurum hâline gelmesi çok daha sonraları XIII. yüzyılın sonlarına doğru Kahire’de gerçekleşir. Daha sonra Suriye’de yaygınlaşan bu muvakkitler çeşitli şehirlere göre namaz vakitlerini tablolar halinde hazırlayarak bu yeni bilimin öncülüğünü yaparlar.
İstanbul’da ilk muvakkithane Fatih Camii avlusunda kurulur. 1489 tarihli bir muhasebe defterine göre burada 15 akçe yevmiye ile Musa isimli bir muvakkit görev yapmaktadır. Aynı dönemde Ayasofya Camii’nde de Alaaddin isimli bir muvakkit görev yapmaktadır. Zaman içinde Bayezid Camii muvakkithanesi İstanbul’un en ünlü muvakkithanesi hâline gelir. Evliya Çelebi, “Bütün Frengistan’da yıldızlar ilmine sahip olan üsdat kefereler, mîkâtlarını (zaman) ve kıble göstericilerini Bayezıd Camii’nde düzeltirler. Dünyaca meşhur bir sağlam mihraptır.” demektedir.
Zaman içinde tekniğin ilerlemesi, hemen her yerde zamana erişmenin kolaylaşması muvakkite olan ihtiyacı ortadan kaldırır. Özellikle İstanbul’daki çoğu camide bulunan muvakkithanelerin kapanmasına yol açar. Zamanı tespit etmek için kullanılan aletler ve saatler ise kapanın elinde kalır. Kapanan muvakkithanelerin bir bölümü depo olarak kullanılırken, bazıları çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere kiraya verilir. Böylece Türk-İslam mimarisinin nadir yapılarından biri daha tarihe karışır. Günümüzde muvakkit ve muvakkithane sözcüğünün anlamını bilen insan sayısı üçü-beşi geçmez hâle gelir. Kültür tarihimizde önemli bir yeri olan muvakkit ve muvakkithaneler hakkında çok az araştırma ve yayın bulunmaktadır, hâlbuki “Zaman Ayarlayıcısının Evi” sözcüğünün arkasında yatan büyük kültürel birikimin farkına varmamız ve buradan hareket ederek merak duyulan hikâyeler yaratma imkânımız vardır.
Bir yanıt bırakın