Seray Şahinler – Türk resim tarihinin önemli isimlerinden Naile Akıncı, “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı” sergisiyle anılıyor. İBB’nin Demokrasi Yüzyılı etkinlikleri kapsamında hazırladığı sergi, “Tuvallerim benim mücadele sahamdır” diyen Cumhuriyet’in öncü kadın ressamlarından Akıncı’ya ses veriyor ve ressamın 60 yıllık sanat hayatı boyunca durmaksızın resmettiği Eyüp resimlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Ebru Nalan Sülün küratörlüğünde Müze Gazhane’de düzenlenen sergide sanatçının kişisel, özel ve devlet arşivlerinden seçilen 200’e yakın eseri var.
1923’te dünyaya gelen Naile Akıncı, subay olan babasının tayini vesilesiyle 1928’de İstanbul’a gelir. Henüz ilkokul sıralarında amatör ressam olan amcasının etkisiyle resme ilgi duymaya başlar. 1935’te Nişantaşı Ortaokulu’ndayken Sanayi-i Nefise’nin ilk kız öğrencilerinden olan İhsan Rıza Hanım’dan dersler alır. 1936’da, 21 gün arayla kaybettiği annesi ve kız kardeşinin acısını dindirmek için resme daha çok bağlanır ve 1938’de ilki düzenlenen sınavı kazanarak Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girer. Akademinin ilk yıllarında Nurullah Berk ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan dersler alır. Ardından Zeki Kocamemi atölyesine devam eder ve Leopold Levy’nin teşviğiyle Levy atölyesinde çalışmalarını sürdürür. İlk kişisel sergisini 1964 yılında açar. Hayatının son gününe kadar sanatı hayatının en baş köşesinde yer alır.
Naile Akıncı’nın hayat öyküsünü sayfalara sığdırmak mümkün değil elbette. “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı” sergisi Akıncı’nın hayatından ve eserlerinden kesitler sunarak onu daha yakından tanımamızı sağlıyor. Sergi sanatçının kronolojik olarak estetik kaygılarının tartışıldığı ve deneyimin öncelendiği yedi ayrı bölüm üzerinden izleyenlere bir okuma sunuyor: “Eyüp’ü Keşfetmek: 1953-1980”, “Ufuksuz/Boşluksuz: 1980’ler”, “Ufuksuz ve Tek Rengin Hâkimiyetinde: 1990’lar”, “Değişen Form&Dönüşen Yüzey&Deneysel Dönem: 2000’ler”, “Naile Akıncı’ya Saygı: Portreler”, Akıncı’nın sanat üretim alanının yeniden inşa edildiği “Naile Akıncı Odası” ve “Piyer Loti’den Eyüp’e Bakma Alanı.”
Her şey 1953’te başlıyor
“İstanbul’da en güzel yer olarak Eyüp Sultan’ı tercih ederim. Sevdiğim bu yere ait müteaddit eserlerim mevcuttur. Oranın mistik güzelliği ve sükûnu bende hayranlık yaratır” diyor Akıncı 1950’lerin başında resmetmeye başladığı Eyüp için. 1953 tarihli ilk eseri, Eyüp ‘belgeseli’ için kırılmayı yaratıyor. Akıncı’nın burayla kurduğu gönül bağında erken yaşta kaybettiği annesiyle gerçekleştirdiği seyahatlerin etkisi büyük. Kariyerinin erken döneminde eşsiz renk ve geometri kurgusuyla yer bulan Eyüp, onun ‘kendilik’ öyküsünün de kahramanlarından.
Sanatçının eserlerindeki zeytin ağaçları, köy pazarı, bahçıvanlar, Çatladıkapı, Arnavutköy aynı zamanda kent belleğine not düşülmüş birer belge niteliğinde. İstanbul’un mekân hafızasına da katkı sunuyor sergi. Sanatçının 1970’lerin sonunda hızlanan üretiminin en olgun örnekleri ise 1980’den sonra göze çarpmaya başlıyor. Bu eserler 1953-1980 arasındaki üretimin bir sentezi denebilir. Bu tarihten sonra mimari yapısallıktan ziyade doğanın öne çıkarıldığı panoramik kompozisyonlar göze çarpıyor. 2000 sonrası işler ise renk, form ve çizgilerin doku ile bütünleştiği bir sarmala evriliyor.
Sergide yer alan resimler, aynı zamanda bir ressamın doğa ile kurabileceği uzun soluklu ilişkinin olasılıkları hakkında da bilgi veriyor; doğanın zaman içerisinde nasıl değişebileceğini ve ressamın bu değişimi her seferinde yeniden nasıl yorumlayabileceğini gösteriyor. İzleri takip ettiğinizde hem “Ben daima tekrara değil, kendi plastiğimi aşmaya özen gösterdim” diyen Naile Akıncı’nın arayışı, üslubü ve ‘kendiliği’ hem de Eyüp semtinin coğrafi, kültürel ve sosyolojik gelişimini göreceksiniz. “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı”, Naile Akıncı tarafından izleyiciye anlatılan bir İstanbul masalı. Aynı zamanda Türk sanat tarihine adını yazdırmış, hayatı boyunca üretmiş, son demlerine kadar kendi döngüsünü devam ettirmiş, belleği tekrar tekrar ‘resmetmiş’ bir sanatçıyı daha yakından tanıma rehberi. Motivasyonunu hiç kaybetmeyen, “Duygularımı özetleyen tek bir kelime var: Şükür” diyen sanatçının mücadelesi bugüne de ilham vermeli.
Sergi 16 Temmuz’a kadar Gazhane’de ziyaret edilebilir.
Bir yanıt bırakın