İsrail savaş kabinesi İran’a misilleme yapılması konusunda kararlı. “İran, İsrail devletinin stratejik kabiliyetlerine zarar vermek istedi. Bu daha önce olmamış bir şey” diyen Genelkurmay Başkan Halevi de İsrail topraklarına saldırmanın, füze, İHA yağdırmanın karşılığını İran’a vermek için komut bekliyor… Başta Netanyahu tüm İsrail yönetimi savaş tamtamları çalıyor yani. Netanyahu’ya oranla daha ılımlı, makul gibi duran İsrail Cumhurbaşkanı Herzog bile İngiliz televizyonuna yaptığı açıklamada ne dedi? İran’ın İsrail’e yönelik saldırısı “savaş ilanı”dır. Sonrasında da İsrail’in “barış yanlısı” olduğunu savunan Herzog, “İsrail’in kuruluşundan bu yana bu bölgede aradığı son şey savaşa gitmektir” sözleriyle nasıl savaşa zorlandıklarından yakındı! Çocuk, kadın demeden 35 bin insanı katlettikleri, taş üstünde taş bırakmadıkları Gazze konusunda da öncelikli meselenin esirlerin serbest bırakılması olduğunu dile getirerek “çok sayıda geçiş kapısı açtıklarını ve büyük miktarda yardımın da paraşütlerle atılmasını sağladıklarını” söyledi hiç utanmadan. Yani İsrail öyle pişkin, pervasız bir havadaki sanki kendisi hiçbir şey yapmadı, İran durup dururken onun topraklarına saldırdı, dolayısıyla BM 51. maddesi uyarınca da meşru müdafaa hakkı doğdu. Misilleme de kaçınılmaz. Öncesini bilmeyen ya da İsrail’in yediği haltları görmezden gelenler de diyebilirler ki; haklılar! bir ülkenin toprağına saldırırsan sonucu da bu olur…
***
Nitekim diyorlar da en başta da ABD, AB ülkeleri, hatta BM Genel sekreteri de dahil. Hiçbiri İsrail, İran’ın kendi toprağı sayılan Şam’daki büyükelçiliğini vurduğunda değil karşılık vermek hakkıdır falan demek, kınama gereği dahi duymazken şimdilerde hepsi elbirliğiyle İsrail’i korumak adına majino hattı oluşturmuş durumdalar. Ki İsrail’in İran’a yönelik süregelen daha başka saldırıları da var, bu anlamda elbette İran’da sütten çıkmış ak kaşık değil, o da vekil savaşçılarıyla aynı kafada ve saldırdı. Her ikisi de sorumsuz, altı boş bölgeyi ateşe atmaktan hiç çekinmeyen adımlar ve ifadelerle onu yaparız, bunu yaparız pozisyonundalar. Bu durumda da sadece bir tarafı saldırgan, diğerini mağdur pozisyonuna sokup sürekli gaz verirsen, şımartırsan ateşin küllenmesi, gerilimin düşmesi mümkün mü? İsrail durur mu? Dolayısıyla yaşanan katliamlara sessiz kalarak İsrail’e koşulsuz destek olanlar bölgesel gerilimi artırıyor ve Netanyahu yönetiminin suçlarına ortak oluyorlar aslında. Uluslararası toplumun hukuka dönmesi, haklı olanın yanında durması ve İsrail yönetiminin saldırılarını durdurması için tavır alması insani olduğu kadar tarihi ve stratejik bir gereklilik oysa. Ancak tam aksine neredeyse İsrail’in Şam’daki İran Büyükelçiliği’ne yaptığı saldırıyı meşrulaştırma çabasına bir destek havası söz konusu. Her şey bitti tek suçlu İran yaftalaması yani.
***
Böyle bakıldığında da İsrail’in kendisine yönelik İran topraklarından doğrudan bir saldırıyı tetikleme, zorlama nedenleri belli. Mağduriyet yutturmacasıyla kendisine olan desteği konsolide etmek ve o desteğin ateş gücüyle de her hal ve şartta daima yanında olduğunu dünyaya göstermek. Bunu başardı da. ABD, İngiltere, Fransa başta olmak hiç kimse kim haklı ya da haksız diye olayı sorgulamadılar bile. Mağdur bir İsrail profili yaratıldı. İran’dan gönderilen füzeler ve İHA’lar da sadece İsrail’in demir kubbesi değil, İngiliz ve Fransız uçaklarının da bizzat devreye girmesiyle nerdeyse tamamı (İsrail’e göre) imha edildi… Sadece üç beş tanesi hariç. Askeri kaynaklara göre onlarda demir kubbeyi aştıkları ya da müttefik uçaklarının kaçırmasından değil bilerek, isteyerek “meşru müdafaa hakkı” düşünülerek bırakıldı. Genelkurmay Başkanı Halevi’nin esip gürlediği hafif hasar olduğu söylenen Nevatim Hava Üssü’ de işte o yerlerden biriydi…
Bu bağlamda İran ise en az 15 füzenin hedefini bulduğu ve İsrailli subayların öldürüldüğü iddiasında. İkisinden biri ya da ikisi de sallıyor olabilir. Ama gerçek olan şu ki; bu denklemden çıkar ABD ve AB’yi İsrail tek başına bir şey yapamaz…
Bir yanıt bırakın