Gümrük Birliği’ni yenileme zamanı

SERVET YILDIRIM – Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en önemli dış meselelerinden birisi Avrupa Birliği ile ilişkileri rayına oturtmak ve Gümrük Birliği anlaşmasını yenilemek olacak. Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi aslında bugüne kadar halledilmiş bir mesele olmalıydı ama ne yazık ki bu konuda bugüne kadar kayda değer bir ilerleme olmadı.

Geçen ay Ekonomi Gazetesi’ndeki yazımda “Gümrük Birliği’nin güncellenmesi öncelik olmalı” başlığını kullanmıştım. Bu aslında seçim sonrası göreve gelen yeni yönetime de bir çağrıydı. Memnuniyetle görüyoruz ki, yeni ekonomi yönetimi de bu konuyu önceliklerden birisi olarak görüyor.

Geçen hafta Avusturya’nın Salzburg kentinde düzenlenen bir panelde konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Yakın vadede AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Anlaşması’nın hizmetleri ve tarım ürünlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.

Şimşek, yakın vadede de AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Anlaşması’nın hizmetleri ve tarım ürünlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğine inandığını belirterek, “Birkaç sene önce Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin faydaları üzerine bir araştırma yapıldı. Sonucunda bunun AB’ye büyük faydası olduğu ortaya çıktı. Ağacın alçaktaki dallarındaki meyvelerinden başlayarak yeniden görüşebiliriz” diye konuştu.

İki tarafa da yaradı

Kim ne derse desin, 1 Ocak 1996 yılında başlayan Gümrük Birliği iki tarafa da yaradı. Yani tam bir kazan-kazan durumu oldu. Bu sürede karşılıklı ticaret hacmi defalarca katlandı. AB Türkiye’den aldığından çok daha fazlasını sattı. Ama Türk sanayii de bu dönemde ciddi bir rekabet gücü kazandı. Fakat Gümrük Birliği anlaşmasının aradan geçen yaklaşık 28 yılda zamanın gerisinde kaldığı ve yenilenmesi gerektiği aşikar. Bu konuda geçmişte iki taraf arasında bir mutabakat zaptı imzalandı; yol haritası bile çıkarıldı. Ama ilerleme olmadı ya da çok yavaş oldu. Oysa böylesi bir güncelleme ile birlik kapsamına tarım ve hizmetler de dahil edilecekti. Firmalarımız AB’nin dev kamu alımları pazarından pay alacaktı. AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarına Türkiye otomatik taraf olacaktı. Ankara AB’nin ilgili karar alma mekanizmalarında yer alacaktı. Türk mallarının taşınmasıyla ilgili liberasyona gidilecekti.

Bu anlaşmanın güncellenmesi ve modernize edilmesine ihtiyaç var. Dev AB pazarına girişimizi kolaylaştıran Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Türkiye’nin temel önceliklerinden biri olmalıdır. Türkiye bu noktada ısrarlarını sürdürmelidir.

Türkiye’yi ileri taşıyacak

Türkiye-AB ilişkisi 1963 yılından bu yana sürüyor. 2005 yılında ise tam üyelik için müzakere süreci başladı. O gün bugündür Avrupa Birliği ile iniş-çıkışlı bir dönem yaşıyoruz. Özellikle son 8-9 yılda ise ilişkiler iyice aksadı ve zayıfladı. Ama seçimlerin ardından AB konusunda Ankara’dan daha sıcak mesajlar gelmeye başladı. Bakan Şimşek, “Biz üzerimize düşeni yapmak istiyoruz ve AB entegrasyon sürecini sağlamak istiyoruz” diyor. Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinin hem birlik hem de Türkiye için son derece faydalı olacağına inandığını söylüyor.

AB’nin üyelik için şartları bellidir. 2005 başında müzakere süreci başladığında bu koşullar Türkiye’ye iletildi ve o zamanki hükümet bunları kabul etti. AB’nin müzakere sürecinin tamamlanması için dayattığı koşullar aslında Türkiye’yi ileriye taşıyacak maddelerden oluşuyor. Toplam 35 başlık altında gruplandıran bu koşulları biz Avrupa Birliği için değil kendimiz için yerine getirmeliyiz. Bunları tamamladığımızda, ülke olarak zaten AB desteğine ihtiyacımız kalmayabilir. Diğer bir deyişle bunları AB için değil kendi halkımız hak ettiği için yapmalıyız.

Küsmek en yanlış adım

AB ile ilişkiler konusunda atılacak en yanlış adım AB’ye küsüp “Biz kendi yolumuza gideriz” demektir. Her ne kadar ufukta Avrupa Birliği’ne tam üyelik görünmese de en büyük ve en istikrarlı pazarımız olan AB ile sürecin devam etmesi gerekiyor. Avrupa Birliği bizim en büyük ve en istikrarlı pazarımız. Bazı ortadoğu ve Afrika pazarları gibi iniş-çıkışlı bir pazar değil. Dış ticaretin neredeyse yarısını AB ile gerçekleştiriyoruz. Üstelik oldukça dengeli bir ticaretimiz var. Hatta bazı Avrupa ülkelerine sattığımız aldıklarımızdan daha fazla. Çin ya da Rusya ile olduğu gibi büyük ticaret açıkları verdiğimiz bir ilişki değil bu. Sadece ticaret değil, sermaye girişinde de Avrupa büyük ve istikrarlı kaynak. Ülkeye giren sermayenin 3’te 2’si AB’den geliyor. Türkiye’de 16.000’den çok Avrupa sermayeli şirket var. Gelen turist sayısında Avrupalıların payı yüksek. AB’ye küsüp “Kendi yolumuza gideriz” demek çözüm değil. Gümrük Birliği ile imtiyazlı girebildiğimiz Avrupa pazarı istikrarlıdır.

Türkiye’nin çıkarı dev bir ekonomik ve siyasi blok olan Avrupa ile istikrarlı ilişkiler sürdürmesinde yatıyor. Avrupa’nın uzak komşusu olmaktansa tam ya da imtiyazlı ortağı ya da güncellenmiş bir Gümrük Birliği anlaşması ile iyi bir ticaret ve ekonomi ortağı olmak bizim çıkarımıza bir adımdır. Şimşek’in söylediği gibi sadece bizim değil iki tarafın da çıkarınadır.

Batıya yolculuk sürmeli

Türkiye’nin sırtını batıya dönüp yüzünü doğuya çevirmemesi önemlidir. Atatürk’ün dediği gibi, “Memleketler muhteliftir, fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sükutu, garba karşı elde ettiği muzafferiyetlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi bunu tekrar etmeyeceğiz…Türklerin asırlardan beri takibettiği hareket, devamlı bir istikameti muhafaza etti. Biz daima şarktan garba doğru yürüdük.”

Atatürk’ün işaret ettiği “garba yürüyüş” devam etmelidir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*