Korkutan araştırma! Hastalık taşıyan böcekler Türkiye’ye geliyor

TÜBİTAK-2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı desteği ile 2019 yılında kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalı Bitki Görüntüleme Analiz Laboratuvarında, 4 araştırmacı, 3 yıldır bitkiler üzerinde bulunan virüsler ile canlıları inceliyor.

Araştırmada böcekler aracılığıyla taşınan ve bitki hastalığı olan “fitoplazma” mikroskopla izleniyor. Dr. Işıl Tulum’un yürütücülüğünü üstlendiği proje ile bitki üzerinde bakteri gruplarının nasıl oluştukları ve hastalık yapma mekanizmaları araştırılıyor.

Araştırmaların sonucunda, iklim değişikliği sebebiyle güneyden kuzeye doğru artan sıcaklık doğrultusunda birçok hastalık taşıyan böceklerin Türkiye’ye geldiği tespit edildi. Araştırmalara göre, Türkiye’nin iç ve kuzey kesimlerine ‘Cicada’ ailesine ait küçük ağustos böcekleri yayıldı. Türkiyede artan sıcaklık nedeniyle gelen böcekler, Fransa’da asma yapraklarda görülen ve yapraklarda siyah odunlaşma yaratan “Bois Noir” hastalığını taşıyarak geliyor. 2019 yılından itibaren böcekler aracılığıyla taşınan ve bitki hastalığı olan “fitoplazmalar” üzerine araştırma yapan Dr. Işıl Tulum, hastalık taşıyan böceklerin kimyasal ilaç ile yok edilemeyeceğini belirtiyor.

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SEBEBİYLE”

Dr. Işıl Tulum, asma yapraklarda sarılık tipi belirti gösteren, yapraklarda siyah odunlaşma yaratan “Bois Noir” hastalığının Türkiye’de yaygınlaştığını açıklayarak, “Çalışmalarımız temel olarak fitoplazma ismi verilen ve minimal genoma sahip olan ve iklim değişikliği ile çok ilişkili olan bir patojenin incelenmesi üzerine yapılıyor. Bununla ilgili olarak yaklaşık 3 yıldan beri projemizi sürdürüyoruz. Son gördüğümüz çalışmalar şunu gösteriyor; iklim değişikliği sebebiyle bir sıcaklık farklılığı gözlemliyoruz.

“ASMALARDA BOİS NOİR HASTALIĞINI GÖRÜYORUZ”

Bu da güneyden kuzeye doğru bir sıcaklık artışı şeklinde. Bu sebeple birçok hastalık faktörünü taşıyan böceğin sıcaklık farklılıklarına göre kendilerine daha uygun olan optimal koşullara doğru hareket ettiği ve hastalığı o yönde yaydığını görüyoruz. Dolayısıyla biz daha güney alanlarında ve Türkiye’de karşılaşmadığımız hastalık faktörlerinin aslında şu anda Türkiye’nin iç kesimlerinde hatta kuzey kesimlerinde yayılmaya başladığını gözlemledik. Çok fazla güney kısımlarında karşılaştığımız domateslerde sertleşme, meyvelerin çekirdek vermemesi gibi ya da Fransa’da karşılaşılan asmalarda Bois Noir hastalığını görüyoruz. Bu da asmanın verdiği üzümün taşlaşmasına sebep oluyor. Asmanın yaprakları kendi içine çöktüyse, kırmızı üzümler daha taş ve gri hale geldiyse bunların varlığından söz edebiliriz” dedi.

“CİCADA AİLESİNE AİT KÜÇÜK AĞUSTOS BÖCEĞİ”

Işıl Tulum, Cicada ailesine ait küçük ağustos böceklerinin Marmara Bölgesi’nde ağırlıklı olarak görüldüğünü belirterek, “Her zaman karşılaştığınız küçük küçük ağustos böceğinin ailesinden gelen bir böcek. Asma bahçelerinde çok fazla karşılaşıyoruz. Özellikle yeni yaptığımız çalışmada, Tekirdağ, Lüleburgaz, Edirne, Çanakkale, Balıkesir hattında bu böceklerle çok fazla karşılaşmaya başladık. Çok farklı vektörleri de var. Bunların daha önceden Türkiye’de olup hastalık taşımayan versiyonlarının artık hastalık taşıdığını fark ettik. İstanbul’da da var, bizim üniversitemizin etrafında bulunan tüm asma bulunan bölgelerde bu böcekle karşılaşıyoruz. Cicada ailesine ait küçük ağustos böceği, İngilizcesi Leafhopper şeklinde” diye konuştu.

“KİMYASALA KARŞI DİRENÇ KAZANIRLARSA MÜCADELEMİZ ÇOK ZOR OLACAK”

Böceklerin kimyasal ilaçla yok edilemeyeceğini dile getiren Işıl Tulum, şöyle devam etti: “En kolay yöntem pestisit uygulaması. Pestisitlerin düzgün uygulanmadığında buna dirençli olan türlerle karşılaşabiliyoruz. Bu böceklerin yayılımını ve nelerden etkilendiğini, doğal yollarla da nasıl onlardan kurtulabiliriz diye araştırıyoruz. Ön çalışmalarımız belli ekstraktların belli türlerin bu böceklerin uzaklaştırılmasında faydalı olabileceğini gösteriyor. Lavanta gibi, limon ağacı gibi… Bunların araştırması devam ediyor. Kimyasal bir şey tercih etmememiz gerekiyor çünkü çok uyum sağlayabilen organizmalar. Eğer kimyasal herhangi bir şeye karşı direnç kazanırlarsa bu sefer onlarla mücadelemiz çok zor olacak. Aslında doğanın mücadele mekanizmasını ‘Biz onu nasıl kullanabiliriz’ şeklinde kullanıyoruz.”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*