Seray Şahinler – Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı, Türk Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Uygurlara ait 10 bin el yazması eserin sekiz bininin Berlin’de olduğunu söyledi. Taşağıl; hukuk, mimari, sanat, kaya resimleri alanındaki el yazmalarının Batılı seyyahlar tarafından sandıklarla Avrupa’ya kaçırıldığına ve bugün dil bilimciler tarafından Avrupa’da incelendiğine dikkat çekti.
Uygurların tarihi seyrinde 10 bin eserin yurt dışına götürülmesinin perde arkasından nasıl bir süreç var?
Uygurlar, 745 yılında kendi bağımsız kaanlıklarını kurdular, 100 yıl yaşadı. 840 yılında Kırgızlar tarafından devletleri yıkılınca ikiye bölündüler. Bir kesim Gansu bölgesine gitti ve burada Budizmi seçerek Sarı Uygurlar olarak uzun soluklu bir devlet kurdular. Siyaseten çok varlık gösteremeseler de büyük devletlere bağlanarak varlıklarını sürdürdüler. Günümüzde hâlâ aynı bölgedeler. İkinci grup ise bugünkü Doğu Türkistan’daki Turfan bölgesine doğru gittiler, orada ürünler vermeye çalıştılar. Onlara ait İslam öncesi Türk tarihinde maddi kültür unsurları, sanat yapıtları, mimari alanlar gibi eserleri görme imkânımız oldu. Tapınaklar, mimari eserler, kaya resimleri gibi çok güzel kültür ürünleri meydana getirdiler. Bunun yanında Budizm’den ve Maniheizm’den dolayı çok sayıda Uygur dilinde ilahi ve hukuka, günlük sosyal hayata dair belgeler yazdılar. Daha sonra İdikut Uygur Hanlığı, Moğollara bağlandı ve ortadan kalktı. O bölgedeki yerel devletçikler ise 1750’lere kadar bağımsızlığını sürdürdüler, Müslüman olduktan sonra da farklı kültürlere geçtiler. 19. YY sonlarına doğru Fransız, İsveç, Alman, Macar gibi çok sayıda Batılı seyyah buradaki yazmaların çoğunu toplayıp Avrupa’ya götürdü.
Avrupa’da ağırlıklı olarak nerelere dağıldıklarını görüyoruz?
Londra’daki British Muesum’da, Paris’teki müzelerde görülebilir. St Petersburg’ta da var ama çoğunluğu Berlin’de. Rakamlar her zaman tartışılabilir ama sekiz bini Berlin’deki Turfanforschung’ta. Oradakileri gördüm. Yazmaların çoğu ilahi oldukları için daha çok dil araştırmacıları çalışıyor. Bunlarla birlikte Uygur kültür tarihini, Türkler’in Budist olduktan sonraki kültürel hayatlarını öğrenme imkânımız bulunuyor. Berlin’deki bazı müzelerde ise kültür yapıtlarını görebilirsiniz. Mesela duvar eserleri gibi çok ikonik çalışmalar var.
Batılı seyyahların yazmaları götürme süreci nasıl başlıyor? Eserlerin tespiti ve kaçırılışı nasıl olmuş?
Bölgedeki rahiplerle görüşüyorlar. Çünkü eserler tapınaklarda, Budist manastırlarında saklı. Onları bir şekilde ikna edip katırlarla Himalaya Dağları’ndan taşıyorlar ve Avrupa’ya taşıyorlar. 1903 yılında Orenstein, Dunhuang’tan 200 sandık el yazması götürüyor. Orası çöldür. Çok zor şartlarda 200 sandık el yazmasını Londra’ya taşımışlar. Bu eserler sadece Uygurca değil. Aralarında Brahmice, Toharca, Tibetçe eserler de var. Bunları toplayıp British Museum’a götürmüşler.
Kaçırılma süreci hangi yıllara tarihleniyor?
1890’larda başlıyor, 1930’lara, İkinci Dünya Savaşı’na kadar gidiyor. 50-60 yıl içerisinde götürüldüğünü biliyoruz.
Türk tarihi için bu yazmaların önemi nedir?
Türklerin tarım, ekonomi, hukuk, mimari alanda kendilerini nasıl geliştirdiklerini görüyoruz. Binlerce belge ve eserden bahsediyoruz. Fransa, İtalya, İngiltere bu alanda çok değerli çalışmalar yapıyor. Son zamanlarda Japon bilim insanları da belgeleri okuyup üzerinde çalışmaya başladı. Çok iyi kaynaklar bunlar.
Aralarında bilinen en eski, en önemli eser hangisi sizce?
“Altun Yaruk” vardır, bence o. Ünlü bir seyahatnamenin Uygurcası da var aralarında, Budist tabir kitaplarını görüyoruz. Binlerce müthiş eser var; dilci arkadaşlar üzerinde çalışıyor.
İslamiyet’i kabul ettikten sonra ne tür eserler ekleniyor bu yazmaların arasına?
Uygurlar, Karahanlılar dönemiyle birlikte çok uzun süreçte Müslüman oldular. Bazı beylerin ya da hükümdarların Müslüman olduğunu, ondan sonra yerine geçenin tekrar Budizm’e döndüğünü görüyoruz. “Kutadgu Bilig”, “Divan-ı Lügati’t Türk”tür bizim için önemli. “Kutadgu Bilig” de 1825’te Berlin’de bulunmuştur. Uygurların Müslüman olduktan sonra Batı Türkistan’la bağlantısını görüyoruz. Kültür alışverişi de oluyor ve eserler kaybolmuyor. “Dede Korkut”, “Kutadgu Bilig”; Vatikan Kütüphanesi’nde bile var.
Sömürgecilik siyaseti
Son yıllarda yasa dışı yollarla kaçırılan tarihî birçok eser ve belge için dönüş süreci başladı. Biz de bu konuda önemli dönüşler alıyoruz. Eserlerin ait oldukları yerde olmasını önemseyen bir ülkeyiz. Uygur yazmalarının akıbeti nasıl olmalı sizce, neler yapılabilir bu konuda?
Bence Avrupa’da bunlar iyi korunuyor. Orada bulunmaları kötü değil. Tekrar ülkeye gönderilmeleri söz konusu olunca Çin vs ilişkileri devreye giriyor, bence problemli işler. Yazma eserler şu an bulundukları yerde kalmalı. Ama tabii ki kökünde sömürgecilik siyaseti var. 19 YY sonunda Avrupalı zenginlerin seyyahları finanse etmesiyle birlikte Doğu’nun gizemini, egzotik hâllerini öğrenme meraklarını görüyoruz. Teknik olarak baktığımızda ise şu an eserlerin çok iyi korunduğunu söylemek mümkün. Ama tabii ki gönül isterdi bunlar kendi yerlerinde bulunsun.
Bir yanıt bırakın