Sezgilerinin izinde

Burçin S. Yalçın – Neredeyse bundan 24 yıl önce, henüz “Mayıs Sıkıntısı”nı vizyona çıkarma heyecanı yaşadığı sıralarda, çalıştığım Sinema dergisi için Nuri Bilge Ceylan’la bir söyleşi yapmıştık. Filmlerinin ritmiyle ilgili o günden beri unutmadığım bir benzetme yapmıştı. “Modern dünyanın temposu ile iç dünyam arasında fark ettiğim oransızlık ya da uçurum benim bir çıkış yolu bulmamı zorunlu kılıyor” demişti söyleşinin sonlarına doğru. “Dış dünyanın ritmine, temposuna bir ayak direme, kendi tempomu dünyaya empoze etme gibi bir arzum var. Bunu bir örnekle belki daha iyi anlatabilirim: ‘Baraka’ filminde bir rahip vardı Tokyo’da. Elinde küçük bir çan vardı ve o çanı yavaş yavaş çalarak, ayaklarını uç uca basarak yavaş yavaş yolda yürüyordu; etrafında koşuşturan, işine yetişmeye çalışan son derece hızlı bir dünya vardı ve o insanlara bir çeşit ‘Yavaş olun!’ çağrısı yapıyordu o rahip kendince. Kimse ona aldırmaz görünse de…” Çektiği dokuzuncu filmi “Kuru Otlar Üstüne”den sonra, verdiği bu örneğe dönüp baktığımızda, filmlerinin temposunun hâlâ bu örnekteki gibi akıp gittiğini görüyoruz. O günden bugüne Nuri Bilge Ceylan sinemasında önemli değişiklikler olduysa da bu ‘öz’ hep korundu. Henüz kariyerinin en başında bu notu düşmüştü zaten!

1997’den bu yana dokuz uzun metraj kulağa çok değilmiş gibi gelebilir ama Ceylan’ın her filminin giderek daha da uzadığını ve duygu yoğunluklarının arttığını düşünürsek, onunkisine yine de dolu dolu bir filmografi diyebiliriz. Bu noktada, hayatına giren diğer sinemacıların onun sinemasına katkısı gözden kaçacak gibi değil. Dokuz filmlik sinema yolculuğunda yanındaki yol arkadaşlarının katkısı çok. Hayat arkadaşı Ebru Ceylan, bir dönem yolunun kesiştiği (ve sonra ayrıldığı) Ercan Kesal ve son dönemdeki ortak senaristi Akın Aksu’nun Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerine katkıları çok önemli. “Ahlat Ağacı”nda diyalogların Ceylan filmlerine göre fazlalaşmasında Aksu’nun da payı var.

Dolu dolu bir filmografi

Ceylan’ın tüm filmlerinin kendi hayatından izler taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Özellikle de ilk dönem filmlerinin… 1995’te kendi yalnızlığıyla çektiği kısa filmi “Koza”dan başlayarak “Kasaba” (1997) ve “Mayıs Sıkıntısı” (1999), Çanakkale taşrasındaki ailesi ve çocukluğundan esinle hayata geçirdiği, kendi yaşamından yoğun izler taşıyan filmlerdi. Zaten bu üç filmi kendisi de bir ‘üçleme’ olarak kabul ediyor. 2002’de çektiği üçüncü uzun metrajı “Uzak”la sinemasını İstanbul’a taşıdıysa da, bu kez filmde onun erişkinlik dönemindeki iç dünyasının yansımalarına tanık oluyorduk. 2006’da ise başrollerini yeni hayat arkadaşı Ebru Ceylan’la paylaştığı “İklimler”i çekti. Bizi bir çiftin ilişki girdabına ortak ettiği bu filmi ilk kez profesyonel oyuncularla tanıştığı “Üç Maymun” (2008) izledi. Bu filmde sinemasına dahil olan Ercan Kesal’ın etkisi bir sonraki filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da”da (2011) daha kesif şekilde hissediliyordu. Türk sinemasının en önemli filmlerinden birine dönüşen bu sıra dışı suç hikâyesini Kapadokya’da çekimlerini yaptığı “Kış Uykusu” (2014) takip etti. Sinemasını artık Anadolu’nun kuytu köşelerine açmasının yanı sıra ilk filmlerinin tersine diyaloglar giderek Nuri Bilge Ceylan sinemasında ağırlık kazanmaya başlamıştı. Bir önceki filmi “Ahlat Ağacı”yla edebiyata ilgisini doğrudan bir filmin hikâyesine boca etmiş oldu. Başta Çehov olmak üzere Rus edebiyatının ağır etkisindeki zihninden dökülen bu kitabi sözcükleri karakterlerinin ağzına sakil durmayacak şekilde yedirmek gibi çok zor bir işin altına girdi ve sanatını zenginleşecek şekilde dönüştürmeyi başardı.

Ceylan yeni filmi “Kuru Otlar Üstüne”de “Ahlat Ağacı”nın senaryosunda birlikte çalıştığı Akın Aksu ile yeniden bir araya geldi. Aksu’nun öğretmenlik anılarından yola çıktıkları film, üç öğretmenin deneyimleri ve kişilikleri üzerinden ‘umut etmenin yorgunluğu’na dair çok katmanlı ve izleyenleri hayran bırakan bir hikâye anlattı. Sinemaseverler Ceylan’ın filmlerini umutla beklemenin mükafatını aldı ve almaya devam ediyor.

Cannes’da Ceylan

Nuri Bilge Ceylan’ın bugüne kadar Cannes’da aldığı ödülleri bir hatırlayalım…

UZAK (2003)

ÖDÜL: Büyük Jüri Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu (Muzaffer Özdemir, Mehmet Emin Toprak)

JÜRİ BAŞKANI: Patrice Chéreau

Cannes’daki ilk büyük başarısı. Ayrıca, festivalde çok nadir şekilde yapıldığı üzere, iki farklı kategoride ödül kazanan Cannes tarihindeki az sayıda filmden biri.

İKLİMLER (2006)

ÖDÜL: FIPRESCI Ödülü

Eşi Ebru Ceylan’la başrolleri paylaştıkları film, Coenler’den eleştirmen Mark Cousins’e pek çok sinemacıdan övgüler kazandı. Ödül de ana jüriden değil, Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği’nden geldi.

ÜÇ MAYMUN (2008)

ÖDÜL: En İyi Yönetmen

JÜRİ BAŞKANI: Sean Penn

Bizi bir kez daha insanlığın en karanlık yönleriyle yüzleştirdiği bu filmle, bu kez Cannes jürisi tarafından yönetmenliğinin ne derece üst düzey olduğu tescillendi. Sonradan dillere pelesenk olacak ‘yalnız ve güzel ülkem’ konuşması bu törendeydi.

BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA (2011)

ÖDÜL: Büyük Jüri Ödülü

JÜRİ BAŞKANI: Robert De Niro

Senaryosunu Ercan Kesal ve Ebru Ceylan’la birlikte yazdığı film, bir kez daha festivalin en büyük ikinci ödülü sayılan “Büyük Ödül”e layık görüldü.

KIŞ UYKUSU (2014)

ÖDÜL: Altın Palmiye, FIPRESCI Ödülü

JÜRİ BAŞKANI: Jane Campion

Diyalogların giderek sinemasında hâkimiyeti ele geçirmeye başladığının müjdecisi olan filmle sonunda Cannes’ın en büyük ödülünün yanı sıra pastadaki çilek misali bir kez daha Eleştirmenler Birliği Ödülü’nü de aldı.

KURU OTLAR ÜSTÜNE (2023)

ÖDÜL: En İyi Kadın Oyuncu (Merve Dizdar)

JÜRİ BAŞKANI: Ruben Östlund

Bu ödülle bir kadın oyuncumuzun uluslararası arenada aldığı en büyük oyunculuk ödülüne kavuşmakla kalmadık, aynı zamanda Ceylan’ın bir filmi de ikinci kez Cannes’da oyuncu performansıyla ödüllendirilmiş oldu.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*