Sessiz biri Salim. “Sesinin söz olması engellenmiş” biri. Gerçekler sözlerinde saklı ama çıkmamış ki dışarı o güne kadar. Babasına “Ne işim var İstanbul’da, gitmeyeyim” diyememiş örneğin, “Sen bile anlamazsın kebaptan, ben ne anlayayım?” diyememiş, “Korkuyorum” bile diyememiş. “Tamam baba nasıl istersen” deyip binmiş Adana’dan otobüse. “İçten pazarlıklı bir veda” ile ayrılmış çocukluğundan. Babasının günahı kadar sevmediği amcasının kebapçı dükkânında çalışmaya. İstanbul’a.
Emniyet’in duvarına bitişik, Hasoğlu Kebap’ın duvarı. Şaşlık meraklısı komiser baş müdavimi. Tek isteği sevilmek olan Salim’in bu şehrin sokaklarında, meydanlarında, bodrum katlarında şahit olacakları boyunu aşacak, kaderini değiştirecek. “Keşke mi daha zor kader mi hâkim bey?” diye soracak – sorduracak sonunda.
Duyarken de okurken de (başlıktaki dahil) kâğıdı kalemi çıkarıp not almak istediğim cümleler Berkay Ateş’e ait. Oyunculuğu ile yazarlığı birlikte ilerleyen, her oyunda çıtayı biraz daha yükselten Ateş’in yazıp oynadığı tek kişilik oyunu “Uykusuz Bir Rüya – Salim”den. Konservatuvardan 2012 yılında mezun olmuş, bir yıl sonra Emir Çubukçu ve Can Kulan ile birlikte Tiyatro D22’yi kurmuş olduğunu düşünürsek topluluğun 10. yıl oyunu bu.
Ben tek kişilik oyunlara meraklı bir seyirci değilim, kibarca ifade etmem gerekirse. Pandemi dönemi ve sonrası da bizi tek kişilik oyunlara doyurdu, çok şükür. Yetmiş – seksen dakika boyunca sahnede bir kişiyi izlemek için hem o kişinin çok maharetli bir oyuncu olması hem de rejinin ona – ve bize – yardımcı olacak bir atmosfer yaratması gerekiyor. Bu oyunda da ikisi de mevcut.
Metin, tek kişinin hikâyesine memleketi, sınırlı ihtimallerin insanlarını sığdıran bir metin. Reji ise zoru başararak bomboş bir sahneyi seyirci için bir film şeridine dönüştürmüş. Oyunun yönetmeni ve Berkay Ateş’in hocası Yiğit Sertdemir, T24’te Muammer Brav’a “Seyircinin zihninde beliren görsellere, seyircinin zihninde duyulan seslere dair bir oyun,” diye tanımlıyor bu durumu: “O yüzden o boşluk Berkay’ı kucaklayan kocaman bir sarılmaya dönüşüyor”. Oyunun etkileyici atmosferinin diğer iki mimarı ise Özge Midilli (Hareket Tasarımı) ve Emrah Can Yaylı (Ses Tasarımı). Salim’in dünyasını sahnede canlandıran ışık tasarımında da yine Yiğit Sertdemir’in imzası var.
Berkay Ateş – Yiğit Sertdemir buluşması tiyatromuzun en heyecan verici buluşmalarından biri. Daha önce “Hayvan Çiftliği”nde (Orwell) bir araya gelmişlerdi ancak bu sefer metnin de Berkay Ateş’e ait olması, Yiğit Sertdemir’in de onun yazma serüvenine başından hâkim bir yazar – yönetmen – hoca olması işe bambaşka bir ruh kazandırmış. Sahnede yaratıcı bir oyuncu olunca yönetmene “bir dur artık” demenin kaldığını söylüyor Sertdemir, “buldurmak değil elemek gerekiyor”, diyor. Seyirciye kalan da bu buluşmaya tanıklık etmek, Salim’e kulak vermek. Artık sesi de var, sözü de. “Kimse bakmayacak mı onlara?”, “Sessizliği vurmayacak mısınız?”
Kitabı da çıktı
Berkay Ateş’in “Uykusuz Bir Rüya”dan başlayarak sahnelenmiş beş oyununu (“Hakikat, Elbet Bir Gün”, “Hak”, “Kuş Öpücüğü”, “Yirmi Beş”) ve “Yankılar Kötü” adlı öyküsünü bir araya getiren “Sessizliği Vurun” adlı kitabı da Everest Yayınları’ndan çıktı. İzledikten sonra zaten mutlaka okumak isteyeceksiniz.
Bir yanıt bırakın